ingilizcede bazı deyimlerin şaşırtıcı hikayeleri

İngilizcedeki Bazı Deyimlerin Şaşırtıcı Hikayeleri


7 dakikalık okuma

Bugün seninle dilin gizemli dünyasında bir yolculuğa çıkacağız. Deyimler, bir dilin renkli ve eşsiz yüzlerini yansıtan önemli parçalardır. Genellikle onların ardındaki hikayeler, kültürel zenginliğin ve tarihin derinliklerine doğru bizi sürükler. İngilizcedeki deyimler, yüzyıllar boyunca şekillenmiş, ilginç ve sıradışı geçmişleri olan birçok ifadeye sahiptir. Bu deyimler, sadece günlük konuşmalarımızı süslemekle kalmaz, aynı zamanda geçmişin ipuçlarını da taşırlar. 

Eğer meraklı bir dil öğrencisiysen ve İngilizceyi daha derinlemesine anlamak istiyorsan, bu deyimlerin kökenlerine dair bilgiler dilin ve toplumun nasıl evrildiği konusunda ilginç perspektifler sunacaktır. Hazır mısın? O zaman gelin, İngilizce deyimlerin şaşırtıcı dünyasına birlikte göz atalım!

İngilizce Öğrenmede Doğru Yöntem: Open English!

Dil öğrenme yolculuğunda sizi cesaretlendirmek ve desteklemek için buradayız. Open English, dünyayı farklı bir perspektifle keşfetmeni sağlayacak online bir dil kursudur.

Open English, seni rahat bir ortamda, deneyimli eğitmenlerle ve diğer öğrencilerle bir araya getirerek destekler. Sıfırdan başlayanlardan ileri seviyeye kadar herkes için uygun İngilizce öğrenme programları sunuyor.

7/24 erişilebilir bir platform olan Open English’te kişiselleştirilmiş bir dil programı ile kendine en uygun takvimi oluşturabilirsin.

Her adımında sana eşlik etmek için buradayız ve hayatını değiştirecek bu dil yolculuğunda sana rehberlik edeceğiz. Şimdi adım at ve kendine güvenle açılan kapıyı arala!

Open English, hayallerinize daha hızlı ulaşmana yardımcı olacak. Ücretsiz deneme dersimizi almak ve dil becerilerini nasıl geliştirebileceğini öğrenmek için bugün bizimle iletişime geçmeye ne dersin?

İngilizcede Deyimlerin Şaşırtıcı Hikayeleri

Her birinin ardında ilginç ve bazen eğlenceli hikayeler yatan bu deyimler İngilizce öğrenirken sürecini daha eğlenceli hale getirmeni sağlayacak.  Deyimlerin hikayeleriyle tanışmak, sadece günlük iletişimini zenginleştirmekle kalmaz, aynı zamanda dilin tarihini ve kültürünü daha derinlemesine anlamana da yardımcı olur. Unutma, dil öğrenmek sadece kelimeleri ezberlemekten ibaret değil, onların hikayelerini ve içerdikleri anlamları keşfetmek de önemlidir. Yeni deyimlerle dolu bir dil yolculuğunda keyifli ve başarılı bir dil deneyimlerin olsun.

ingilizcede deyimlerin şaşırtıcı hikayeleri - break a leg

“Break a leg” (Bacağını kır)

  • Sahne sanatlarından ilham alan bu deyimin hikayesi oldukça eğlenceli. Eskiden tiyatro oyuncuları, birbirlerine başarı dilemek için “iyi şanslar” demek yerine tam tersini söylerlermiş. Yani, “break a leg!” yani “bacağını kır!” dilemek, başarı getireceğine inanılırmış. Bu, tiyatro camiasının geleneksel bir uğraşı haline gelmiş ve günümüzde hâlâ yaygın olarak kullanılan bir deyim olmuştur.

“Cat got your tongue?” (Dilini kedi mi bastı?) 

  • Bu deyim aslında biraz gizemli bir geçmişe sahip. Bir teoriye göre, Orta Çağ döneminde halk arasında dilini çıkararak yalan söyleyen kişilere işkence yapılırmış. İşkenceciler, bu kişilerin dillerini kedinin keskin tırnaklarına bastırarak onları sustururmuş. Bu nedenle, bir kişi konuşamadığında “cat got your tongue?” diye sorulurmuş. Elbette, şimdi bu deyimi kullanırken işkenceyle bir ilişkisi olmadığını hatırlamak önemli!

“Cost an arm and a leg” (Bir kol ve bacak tutmak)  

  • Pahalı bir şeyden bahsederken sıkça duyduğumuz bu deyimin kökeni, 18. yüzyılın başlarına kadar uzanıyor. O zamanlarda, portre ressamları müşterilerinden daha fazla para almak istediğinde, tam boy portrelerin kol ve bacakları ile detaylandırılması gerektiğini söylerlermiş. Bu da resmin maliyetini artırırmış. Dolayısıyla, şimdi bir şeyin çok pahalı olduğundan bahsederken “cost an arm and a leg” ifadesini kullanıyoruz.

“Hold your horses” (Atlarını tut) 

  • Eski zamanlarda, insanlar arabalar yerine atları kullandıkları için bu deyim ortaya çıkmıştır. Arabaların kontrolden çıkması durumunda, atları tutmak sakinleştirmek için önemli bir adımdı. Bu yüzden, sabırsızlanan ya da aceleci olan kişilere “hold your horses” denerek, onları yavaşlamaya ve sabırlı olmaya teşvik etmeye çalışırlarmış.

ingilizcede deyimlerin hikayeleri - spill the beans

“Spill the beans” (Fasulyeleri dökmek) 

  • Bu deyim, antik Yunanistan’da oy kullanırken, oy pusulalarının taş kaplar içinde fasulyelerle sayılmasından gelir. Eğer biri oy pusulasını devirirse ve fasulyeler dökülürse, oylama sonucu da etkilenebilirdi. Bu nedenle, bir sırrı açığa vurmak anlamında “spill the beans” ifadesi kullanılmaya başlanmış.

“Bite the bullet” (Kurşunu ısırmak) 

  • Bu deyim, ameliyat döneminden kaynaklanır. Eskiden, anestezi olmadan yapılan cerrahi müdahalelerde hastalar ağrıyı azaltmak için kurşun parçalarını ısırırlardı. Bu, ağrıyı unutmaya ve acıya dayanmaya yardımcı olurdu. Günümüzde ise “bite the bullet” ifadesi, zorlu bir durumla yüzleşirken cesur olmayı ve olumsuzluklara rağmen kararlılığı simgeler.

“Piece of cake” (Kek parçası) 

  • Bu deyimin hikayesi oldukça keyifli. 19. yüzyılın başlarında, ABD’deki kölelik döneminde bazı zenci köleler, ev sahiplerinin kutlamalarında artan yemekleri çalmak için fırsat kollarlarmış. Özellikle pastaların parçalarını çalmak en kolayı olduğu için bu ifade, bir şeyin kolayca elde edilebildiğini ifade etmek için kullanılmaya başlanmış.

“Break the ice” (Buzları kırmak) 

  • Bu deyim, sosyal bir ortamda yeni insanlarla tanışmak ve sohbet başlatmak için kullanılır. Eskiden gemiler buzlu sularda seyahat ederken, diğer gemilerle iletişim kurmak zordu. Ancak büyük gemiler, buzları kırmak ve diğer gemilerle temas kurmak için özel olarak tasarlanmıştı. Bu nedenle, yeni bir grup insanla iletişime geçerken onların dikkatini çekmek, “icebreaker” yani “buz kıran” olarak adlandırılan bir şey yapmak gibi kabul edildi ve zamanla “break the ice” deyimi oluştu.

“Go the extra mile” (Ekstra mil gitmek) 

  • Bu deyimin kökeni, İncil’de bulunan bir söyleme dayanır. Hıristiyanlıkta, insanlar yalnızca bir mil mesafe boyunca başkasının yükünü taşımakla yükümlüdürlerdi. Ancak, iyilikseverler bir mil daha gitmeyi tercih ederler ve bu nedenle “go the extra mile” ifadesi, beklenenden daha fazla çaba göstermeyi ve özveride bulunmayı ifade eder.

“Hit the nail on the head” (Çiviye başı vurmak) 

  • Bu deyimin anlamı, bir konuda tam olarak doğruyu söylemek ya da tam isabet etmek demektir. Deyimin kaynağı, çivi çakarken doğru bir şekilde hedefi vurmakla ilgili. Eğer çiviye başarılı bir şekilde vurursanız, işinizi doğru yapmış olursunuz.

İngilizce çalışmak için yan taraftaki formu doldurabilirsin.

ingilizcede deyimlerin ilginç hikayeleri - a dime a dozen

“A dime a dozen” (Düzinelerce bir on cent) 

  •  Bu deyim, bir şeyin çok yaygın ve değersiz olduğunu ifade etmek için kullanılır. 19. yüzyılın başlarında, ABD’de bir on cent, yani bir “dime” oldukça yaygın bir para birimi idi. Dolayısıyla, bir şeyin “a dime a dozen” olduğu söylenirken, o şeyin bol miktarda ve pek de değerli olmadığı anlatılmak istenir.

“Burning the midnight oil” (Gece yarısına kadar mum yakmak) 

  • Eğer biri “burning the midnight oil” dediyse, o kişi gece geç saatlere kadar çalışıyor veya çalışma odaklı bir etkinlikle meşgul oluyordur. Bu deyim, 18. ve 19. yüzyıllarda, geceleri mum ışığında çalışmanın yaygın olduğu zamanlardan gelir.

“Cost a pretty penny” (Güzel bir cent tutmak) 

  • Bu deyim, bir şeyin oldukça pahalı olduğunu ifade ederken kullanılır. “Pretty penny” ifadesi, aslında “güzel bir cezaret” anlamına gelir. 17. yüzyılda, “pretty penny” terimi, nadir ve güzel olan şeylerin değerini ifade etmek için kullanılırdı. Zamanla, bu ifade lüks ve pahalı şeyleri tanımlamak için yerleşik bir deyime dönüştü.

“Caught between a rock and a hard place” (Kaya ve sert yer arasında kalmak)

  • Bu deyim, zorlu bir seçimle karşı karşıya kaldığınızda kullanılır. İlk olarak, 1920’lerde bir maden kaza raporunda yer aldığı bilinir. Madencilikte, dar ve sıkışık alanlarda çalışmak, oldukça zorlayıcı ve riskli bir durumdu. Madenciler, sıkışmış bir şekilde, ya kaya tarafından ezilme tehlikesiyle ya da sert zemine çarpmak tehlikesiyle karşı karşıya kalırdı. Bu nedenle, iki kötü seçenek arasında kalmak anlamında bu deyim kullanılmaya başlandı.

“Turn a blind eye” (Kör bir göz çevirmek)  

  • Bu deyim, bir sorunu ya da hatalı davranışı görmezden gelmek anlamında kullanılır. Terim, 1801 yılında Britanya Amiral Horatio Nelson’ın Trafalgar Savaşındaki bir emriyle ortaya çıkmıştır. Nelson, bir emir verirken kör olan gözünü kullanmamış ve düşmanın gemilerinin savaş gemilerinden kaçmasına izin vermiştir. Bu, genellikle disiplini gevşetmek veya hoşgörü göstermek anlamında kullanılan bir deyim haline gelmiştir.

İngilizce konuşma yeteneğini geliştirmek istersen, yan tarafta yer alan formu doldurabilirsin.

Share

Yorum yazabilirsin

*Üye olmaya gerek yoktur.





Gelecekteki yorumlarım için bilgilerimi kaydet.