
İngilizcede Homonim ve Homofon Kelimeler
Kasım 21, 2023
Günümüzde, dilin karmaşıklığı ve zenginliği, kelime oyunları ve benzer seslere sahip kelimeler arasındaki ince ayrımlarla karşımıza çıkıyor. İki özel terim, homonim ve homofon, İngilizcenin bu inceliklerini anlamak için kullanılır. Bu yazıda, homonim ve homofon kelimelerin ne olduğunu, aralarındaki farkları ve dilin bu ilginç yönlerinin dil bilgisel zenginliğe nasıl katkı sağladığını keşfedeceğiz.
Open English İle Dünyanın Kapılarını Açın!
Dünyayı daha iyi bir şekilde keşfetmek, farklı kültürlerle iletişim kurmak ve uluslararası bir perspektif geliştirmek ister misin? Cevabın evet ise Open English İngilizce dil kursu senin için burada!
Open English, dünya genelinde binlerce öğrenciye dil öğrenme fırsatı sunan lider bir dil kursudur. Uzman eğitmenler ve öğrenci dostu platformu sayesinde, İngilizce öğrenmek artık daha kolay ve eğlenceli.
Neden Open English’i Seçmelisin?
- Esneklik: Senin için uygun olan zamanı ve hızı seç. Online derslere herhangi bir yerden erişim sağlayarak öğrenmeyi uygun hale getirebilirsin.
- Bireysel Dersler: Öğrenme ihtiyaçlarına ve hedeflerine uygun olarak kişiselleştirilmiş dersler alabilirsin.
- Konuşma Pratiği: Gerçek hayatta kullanabileceğin pratik konuşma becerileri kazanabilirsin.
- Global Bir Topluluk: Dünyanın dört bir yanından öğrencilerle iletişim kurarak küresel bir perspektif kazanabilirsin.
Nasıl Başlayabilirim?
Open English ile İngilizce öğrenmeye başlamak çok kolay! Tek yapman gereken kaydolmak ve istediğin seviyeye uygun bir program seçmek.
Sayfanın kenarında bulunan formu doldurarak daha fazla bilgi ya da kayıt işlemlerini başlatabilirsin.
Homonim Nedir?
Homonim, aynı yazılışa sahip, ancak farklı anlamlara gelen kelimelerdir. Örneğin, “bank” kelimesi hem finansal kurumu hem de bir nehir kenarındaki toprak yığınını ifade eder.
Bat
1: Sıvı içinde yüzme yeteneğine sahip olan bir hayvan.
A bat is a mammal capable of swimming in liquid.(Yarasa, sıvı içinde yüzebilen bir memeli hayvandır.)
2: Bir nesneyi çarparak veya vurarak zarar vermek.
Be careful not to bat the delicate glass with your elbow.(Dirseğinle hassas camı vurma, dikkat et.)
Bow
1: Bir şeyin üst kısmındaki yay şeklindeki kısım.
The archer pulled the bowstring back, aiming at the target. (Okçu yay ipini geri çekti, hedefi nişan alarak.)
2: Saygı veya selamlamak için yapılan vücut eğilmesi.
She gave a respectful bow before entering the traditional tea ceremony. (Geleneksel çay seremonisine girmeden önce saygılı bir eğilme yaptı.)
Content
1: İçerik veya içindekiler.
The book’s content covers a wide range of historical events. (Kitabın içeriği geniş bir tarihi olay yelpazesini kapsar.)
2: Memnun veya tatmin olmuş.
Despite facing challenges, he felt content with his achievements. (Zorluklarla karşılaşmasına rağmen, başarılarından memnundu.)
Bass
1: Düşük frekansta ses üreten müzik enstrümanı veya hoparlör.
The bass reverberated through the concert hall during the music performance. (Bas, müzik performansı sırasında konser salonunu doldurdu.)
2: Balık türlerinden biri.
We caught a massive bass while fishing at the lake. (Gölde balık tutarken dev bir turna balığı yakaladık.)
Tire
1: Bir tekerleği doldurmak için kullanılan hava dolu lastik.
He needs to replace the tire that went flat on his bicycle. (Bisikletinin lastiği patlayanı değiştirmesi gerekiyor.)
2: Yorgun veya sıkılmış hissetmek.
Long hours of work tend to tire both the body and the mind. (Uzun saatler süren çalışma, hem bedeni hem de zihni yorar.)
Lead
1: Bir madde veya malzeme türü.
The pencil contains a small amount of lead in its core.(Kurşun kalem çekirdeğinde bir miktar kurşun içerir.)
2: Bir grubu veya takımı yönetmek.
As the team captain, she had to lead her teammates to victory. (Takım kaptanı olarak, takım arkadaşlarını zafer için yönlendirmek zorundaydı.)
Tear
1: Gözden düşen sıvı, genellikle duygusal bir tepkiyle.
A tear rolled down her cheek as she watched the emotional movie. (Duygusal filmi izlerken gözünden bir damla yaş süzüldü.)
2: Bir kağıt veya kumaşı parçalara ayırmak.
Please be careful not to tear the important document while opening the envelope. (Zarfı açarken lütfen önemli belgeyi yırtmamaya dikkat edin.)
Row
1: Sıralanmış nesneler veya kişiler.
The students sat in rows, eagerly waiting for the teacher to begin the lesson. (Öğrenciler sıralar halinde oturmuş, öğretmenin dersi başlatmasını heyecanla bekliyor.)
2: Kürek çekmek.
They decided to row across the lake to reach the small island.(Küçük adaya ulaşmak için gölün üzerinden kürek çekmeye karar verdiler.)
Object
1: Fiziksel bir varlık.
The mysterious object in the museum puzzled archaeologists for years.(Müzedeki gizemli nesne, arkeologları yıllarca şaşırttı.)
2: Bir düşünce veya fikre karşı çıkmak.
She didn’t hesitate to object when she disagreed with the proposed plan.(Önerilen planla aynı fikirde olmadığında itiraz etmekte tereddüt etmedi.)
Tire
1: Bir tekerleği doldurmak için kullanılan lastik.
The mechanic replaced the worn-out tire with a new one. (Tamirci aşınmış lastiği yeni biriyle değiştirdi.)
2: Yorgun hissetmek.
After a long day at work, she began to tire and looked forward to resting at home. (Uzun bir iş gününden sonra, yorulmaya başladı ve eve dinlenmeye dört gözle bakıyordu.)
Homofon Nedir?
Homofonlar, benzer veya aynı seslere sahip olan ancak farklı yazılışa ve anlamlara sahip kelimelerdir. Bu durumda, dilin sesbilgisel özellikleri ön plana çıkar. Örneğin, “flower” (çiçek) ve “flour” (un) kelimeleri aynı şekilde telaffuz edilir, ancak farklı yazılışa ve anlamlara sahiptir.
Flower / Flour : Çiçek- Un
- She picked a beautiful flower from the garden. (Bahçeden güzel bir çiçek topladı.)
- Be sure to use all-purpose flour for the cake recipe. (Kek tarifi için çok amaçlı un kullanmayı unutma.)
Write / Right: Yaz- Sağ
- Can you write your name on the top of the page, please? (Sayfanın üstüne adını yazabilir misin, lütfen?)
- Everyone has the right to express their opinions. (Herkes düşüncelerini ifade etme hakkına sahiptir.)
Sea / See: Deniz- Görmek
- The sea was calm and peaceful as we sailed. (Deniz, seyir halinde olduğumuzda sakin ve huzurluydu.)
- I can see the mountains in the distance. (Uzakta dağları görebiliyorum.)
Hear / Here: Duymak- Burada
- Can you hear the birds singing in the morning? (Sabahleyin kuşların şarkı söylediğini duyabilir misin?)
- I’ll be waiting for you right here. (Seni burada bekleyeceğim.)
Two / Too / To : İki- Fazla- -e, ile
- They bought two tickets for the concert. (Konser için iki bilet aldılar.)
- The cake was too sweet for my taste. (Pasta benim damak zevkime göre çok tatlıydı.)
- We decided to go to the beach for the weekend. (Hafta sonu için plaja gitmeye karar verdik.)
Their / There / They’re: Onların- Orası- Onlar
- Their house is located near the park. (Onların evi parka yakın bir konumda.)
- Put the book over there on the shelf. (Kitabı raftaki oraya koy.)
- They’re going to the movies tonight. (Onlar bu akşam sinemaya gidiyorlar.)
Brake / Break : Fren- Mola
- Be sure to brake gently when approaching the red light. (Kırmızı ışığa yaklaşırken freni nazikçe kullan.)
- I need a break from work; let’s have lunch. (İşten bir mola almam lazım; hadi öğle yemeği yiyelim.)
Pair / Pear : Çift- Armut
- She bought a pair of new shoes for the upcoming event. (Yaklaşan etkinlik için yeni bir ayakkabı çifti satın aldı.)
- I enjoy eating a juicy pear for dessert. (Tatlı olarak sulu bir armut yemekten hoşlanırım.)
Son / Sun : Oğul- Güneş
- The setting sun painted the sky in vibrant colors. (Batan güneş gökyüzünü canlı renklere boyadı.)
- The lion cub stayed close to its mother, basking in the warmth of the morning sun. (Aslan yavrusu annesine yakın durdu, sabah güneşinin sıcaklığında güneşleniyordu.)
İngilizce konuşma yeteneğini Open English ile geliştirmek istersen, hemen yan taraftaki formu doldurarak ilk adımı atabilirsin.