
İngilizce Şans İle İlgili İfadeler
Ekim 18, 2023
Şans, hayatın karmaşık dokusunda dolaşan gizemli bir yoldur. İngilizcede, şansla ilgili kullanılan birçok ifade var. Bunlar sadece günlük konuşmalarımızı renklendirmekle kalmaz, aynı zamanda yaşamın içindeki beklenmedik sürprizlere dair derin duyguları da ifade eder. Gel, şansın dünyasında bir gezinti yapalım ve bu dilin içindeki samimi tonlarını birlikte keşfedelim.
Şans İle İngilizce İngilizce İfadeler
1. “The luck of the draw” – Piyangodan ne çıkarsa
- Winning the lottery is all about the luck of the draw. (Loto kazanmak tamamen çekilişin şansına bağlıdır.)
2. “To be in luck” – Şanslı olmak
- You’re really in luck if you find a four-leaf clover. (Eğer dört yapraklı yonca bulursan gerçekten şanslısın.)
3. “To push one’s luck” – Şansını zorlamak
- Don’t push your luck by asking for another favor (Başka bir iyilik isteyerek şansını zorlama.)
4. “A stroke of luck” – Şans zseri
- Finding that lost key was a real stroke of luck. (Kaybolan o anahtarı bulmak gerçekten bir şans eseri oldu.)
5. “To be down on one’s luck” – Şanssız olmak
- He’s been down on his luck since he lost his job. (İşini kaybettiğinden beri şanssızdı.)
6. “To tempt fate” – Kaderi sınamak
- Walking on the edge of the cliff is really tempting fate. (Uçurumun kenarında yürümek kaderi sınamak demektir.)
7. “The luck is on your side” – Şansın seninle olması
- With your skills, it seems like the luck is on your side. (Yeteneklerinle, şans seninle gibi görünüyor.)
8. “A lucky break” – Şanslı bir fırsat
- Getting that job offer was a lucky break for him. (O iş teklifini almak onun için şanslı bir fırsattı.)
9. “To be on a winning streak” – Kazanma serisinde olmak
- Ever since he started his new business, he’s been on a winning streak.(Yeni işine başladığından beri, kazanma serisinde.)
10. “To leave things to chance” – Şansa bırakmak
- I don’t like to leave things to chance; I prefer careful planning. (Şansa bırakmayı sevmem; dikkatli planlamayı tercih ederim.)
11. “To be born under a lucky star.” – Doğuştan şanslı olmak, hayatta genel olarak iyi şanslara sahip olmak.
- She seems to be born under a lucky star; everything just falls into place for her. (Doğuştan şanlı sanki, her şey onun önüne düşüyor.)
12. “To be a game of chance.”- Hayatın genel olarak belirsiz ve şansa bağlı olduğu durumu ifade eder.
- Life is a game of chance, and we never know what’s around the corner. (Hayat bir şans oyunudur ve yakında ne olacağını asla bilemeyiz.)
Akıcı bir şekilde İngilizce konuşmak için yan taraftaki formu doldurarak ilk adımı atabilirsin.
13. “A roll of the dice.”- Zar atmak
- Starting a new business is always a roll of the dice; success is not guaranteed.(Yeni bir işe başlamak her zaman zar atmaktır; başarı garanti edilmez)
14. “To have the Midas touch.”- Eli neye değse altına dönüştüğü, her işte başarılı olma yeteneği.
- John seems to have the Midas touch; every project he undertakes turns into success.(John Midas’ın dokunuşuna sahip gibi görünüyor; Üstlendiği her proje başarıya dönüşüyor.)
15. “To count one’s blessings.”- Sahip olunan olumlu şeylere odaklanmak, şükretmek.
- Instead of complaining, let’s count our blessings and appreciate what we have. (Şikayet etmek yerine elimizdeki nimetleri bakalım ve elimizdekilerin kıymetini bilelim.)
16. “To be in the right place at the right time.”- Tam olarak doğru yerde ve doğru zamanda olmak, fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek.
- Meeting the CEO of the company was just being in the right place at the right time.(Şirketin CEO’suyla tanışmak sadece doğru zamanda doğru yerde olmaktı.)
17. “To be a stroke of good luck.”- Beklenmedik bir şekilde gelen olumlu bir durum.
- Finding a wallet on the street was a real stroke of good luck.(Sokakta cüzdan bulmak gerçek bir şanstı.)
18. “To be on cloud nine.”- Aşırı mutlu ve coşkulu olmak.
- After receiving the promotion, she’s been on cloud nine.(Terfiyi aldıktan sonra bulutların üzerinde gibi mutluydu.)
19. “To strike it lucky.”- Beklenmedik bir şekilde şansa rastlamak.
- He struck it lucky when he won the lottery without even trying. (Piyangoyu hiç denemeden kazandığında şanslıydı.)
20. “To be a lucky charm.”- İyi şans getiren bir kişi ya da nesne.
- Having her as a business partner feels like having a lucky charm; everything goes smoothly.(Onu bir iş ortağı olarak görmek, şanslı bir tılsım sahibi olmak gibi geliyor; her şey yolunda.)
Hayatına Yeni Kapılar Aç
Dil öğrenmek, sadece kelimeleri ezberlemek değil. Aynı zamanda farklı kültürleri anlamak, dünya görüşünü genişletmek ve yeni insanlarla iletişim kurma yeteneğini kazanmaktır. Open English, sana dünya genelinde geçerli ve etkili bir dil olan İngilizceyi öğrenme fırsatı sunar. Bu, sadece kariyerinde değil, aynı zamanda kişisel gelişiminde de devrim yaratmanın bir yolu olabilir.
Yeni Bir Dil, Yeni Bir Hayat
Dil öğrenmek, bir macera başlatmanın ilk adımıdır. Open English ile, dilini geliştirirken aynı zamanda yeni bir hayatın kapılarını aralayabilirsin. İster iş dünyasında yeni fırsatlar peşinde koş, ister dünya genelinde arkadaşlar edin, Open English sana bu yolda rehberlik eder.
Samimi Bir Öğrenme Deneyimi
Open English, sadece İngilizce öğrenme platformu olarak değil, aynı zamanda bir topluluk olarak da öne çıkar. Eğitmenler ve diğer öğrencilerle etkileşim içinde olabilir, sorularını sorabilir ve deneyimlerini paylaşabilirsin. Böylece dil öğrenme sürecin daha samimi ve destek dolu bir deneyim haline gelir.
Her Dil Öğrenme Macerası, Bir Şans.
Open English ile yeni bir dil öğrenirken, aynı zamanda kendini keşfedecek, yeni insanlarla tanışacak ve hayatına renk katacaksın. Şans, adım attığın her yerde seninle olacak. Yeni bir dil, yeni bir yaşamın kapılarını aralamak için şimdi Open English’e katılın! Çünkü hayat, dil bilmekle daha güzel.